5 Şubat 2009 Perşembe

Gözlerim...

Toprağa dokundum önce. Sonra gözlerimi bıraktığım denizfenerine bir kez daha baktım. Orada, tam martıların bağrıştıkları yerde duruyorlardı. Gençtiler. Daha önce hiç görmediklerini görecek kadar heyecanlıydılar. Beklemişlerdi hep. Ait oldukları can aldatıldığında, geceleri ağladığında yanında değillerdi. Hala, masum ve çocuksu yılların pembe yaşamlarında, hala hüzünlerden uzak, hala küçük bir can gibi duruyorlardı fenerin üzerinde.
Onları çok özlemişim meğer diye düşündüm bir an. Onlara hiç haksızlık yapmadım. Sakındım görecekleri her ihanetten, yalandan. Özlemişim meğer, tuhaf bir hasretliktir adı artık gözlerimin bana yabancı kalması. Yine eskiden olduğu gibi heyecanla, parıldayarak bakmaları için uzanıp almak istedim asılı durdukları yerden. Bendeki buğuyu çözmelerini istedim bir an olsun. Önümde uzanan maviyi, herşeye rağmen bembeyaz feneri, ardımda eşlik eden yeşili kıskandım. Sudaki balığı, hayatını maviye boyamış martıyı kıskandım.
Gözlerim, çok eski bir aşkı anlatıyordu fenere. Kıpırdamadan durdum unutmak istediğim istasyonlarda kalan anılarımla. İlk hecesini anlatırken, içimden binlerce kez tekrarlamıştım bile adını... Fener, geceyi bekliyordu gözkırpmak için sabaha, gözlerim uykuya hasret bekliyordu geleceğim günü...
Uzattım ellerimi. "İşte" dedim, ait olduğun kalp burada, yanında şimdi." Unutulmuşluğun, kırılmışlığın verdiği ıslak ve dökülmüş yüzüyle baktı bana. Hiç anlayamacağı kadar ölmüştüm aslında birkaç saniye önce, bana baktığı ilk anda. Fenerin üzerinde asılı duran gözlerime uzanıp herşeyi anlatacaktım eğer beni affedecek olsa. İki kayıp sevgili gibi baktık birbirimize uzun uzun. Önce benim yüreğim ağladı. Önce bendim binlerce kez düşüp, kalbini elinde taşımış olan; kırılmasına izin vermemek için kırılan.. Parçalarından yeni bir şeyler yaratmak için tüm kayıplarını koruyan....
Neden sonra mırıldandı fenerin üzerinden "neredeydin?" diye sordu.." Neredeydin bu kadar yıldır?.."
Eğer dokunacak kadar gücüm olsaydı gençlik yıllarıma, sözcüklerime gerek kalmayacaktı. Eğer, umutlarımın hepsini borç vermemiş olsaydım dostlarıma, sarılırdım gözlerime sımsıkı. Hala masum kalmış pırıltısında eridim dakikalarca. Anlatacaklarında; ihanetin, yalanın, maskelerin, hesapların ve kirlenmişliğin adı bile kalmayacaktı eminim. Küçük bir çocuğun annesine dokunan elleri vardı üzerinde. Yalındı. İki tomurcuktular, beyazın ve mavinin ortasında. Eğer bilseydim anlayacağını, seni sevdiğim için yaşatmadım tüm yaşatılanları!" diye başlayacaktım anlatmaya ilk önce.
Onları çok özlemişim. Onsekizimde bu fenerde bıraktığım gözlerime son bir defa baktım. Hala eski tertemiz çocuğumdular.
Kalbimin yarısını bırakıp fenerin dibine, kaybolasım geldi içimden. Uzatacak ellerim bile yoktu belki de.
Birgün, tanışacağı bir başka çift göz, anlatacaktır eminim neden benden ayrı kaldığını.
Anlayacaktır, ait olduğu kalp severse, herşeyini vererek sever başka kalpleri.
Bir adım attım geriye. Sonra bir adım daha. Uzaklaştıkça beyaz, mavi ve gözlerim...içimden tekrarlayıp duruyordum:

"Seni hep seveceğim!"

MDA
26 Kasım 2001 Pazartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder